23 Mayıs 2012 Çarşamba

Bağışıklık Sistemimizi Neanderthallere Borçlu Olabiliriz



Modern insanın Afrika‘dan başlayan göçünün Avrupa ve Asya‘ya uzandığı; bu bölgelerdeki Neanderthal ve Denisovan gibi ilkel insan türlerinin yerine geçtiği genel kabul görmekte. Hatta, bu insansı türlerin genomları üzerinde yapılan genetik çalışmalar, bu türlerin birbiriyle karıştığını da ortaya koyuyor.
Gerçekleştirilen yeni çalışma, bağışıklığımızla ilgili bazı genlerin, bu karışım sırasında, Neanderthal ve asyalı Denisovan‘lardan bize geçtiğini gösteriyor.
Büyük vücutlu avcı-toplayıcı bir grup olan Neanderthal‘ler, fosillerinin bulunduğu Almanya’daki Neander Vadisi (Alm. vadi = thal) baz alınarak isimlendirildi. Avrasya’nın çeşitli bölgelerinde, bundan 400.000 yıl öncesinden başlayanve yine günümüzden 30.000 yıl öncesine dayanan bir geçmişleri bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda, Max Planck Enstitüsü‘nün Neanderthal genomu üzerinde yaptığı çalışmalar,  bu türün modern insan hattı ile yarım milyon yıl önce ayrıldığını gösteriyor.


2010 yılında Neanderthal genome project adlı proje kapsamında, tüm Neanderthal genomu büyük oranda dizilendi. Dizileme sonrasında ortaya çıkan sonuçlar, insan ve neandaerthal genomunun %99.7 oranında aynı olduğunu gösteriyor. Bu oran, insan ila şempanze arasındaki %98.8′likbenzerlikten biraz daha fazla. Ayrıca, bulgular insan genomunu oluşturan genlerin %4′ünü Neanderthal’lere borçlu olduğumuzu gösteriyor.

Neanderthal genomunun büyük bir kısmı, Hırvatistan'daki Vindija mağarasında bulunan kemiklerden elde edildi.


















Konu üzerinde gerçekleştirilen yeni bir çalışma da, Stanford Üniversitesi‘nden immuno-genetikçi Peter Parham ve araştırma ekibi tarafından gerçekleştirilmiş. Çalışma, bağışıklık sisteminin anahtar bileşenleri olan human leukocyte antigen (HLA) genleri üzerine odaklanmış. HLA kodlayan genleri, dünyanın farklı yerlerindeki modern insanlarda analiz eden Parham, bu sonuçları Neanderthal ve Denisovan fosillerinden elde edilen genomlar ile karşılaştırmış.

Araştırmaya göre, bazı Neanderthal ve Denisovan‘larda bulunan belli HLAformlarının Avrupa ve Asya’daki modern insanlarda olduğu; ancak aynı formların günümüz Afrika popülasyonlarında görülmediği ortaya çıkmış. HLA genlerinin hızlı evrimleşmesi sebebiyle, bu ortak HLA’ların modern ve ilkel insanların ayrılmasından önce oluşması olanaklı görünmüyor. Bunun yerine, Afrika’dan göç eden grupların, Avrasya’daki gruplar ile karışmış olmasından kaynaklandığı düşünülüyor. Genetik çalışmalar, bu türler arası karışımın65,000 ila 90,000 yıl önce gerçekleşmiş olabileceğini gösteriyor.
Parham, Afrika’dan göç eden insanlar ile Avrupa’daki ilkel arkaik insanlar ile karşılaştığında, göçebe olanların oldukça kötü durumda olduğunu tahmin ediyor. Hastalık ve diğer tehlikeler yüzünden sayısı oldukça azalmış olan insanların, Avrasya’da 200.000 yıldır hüküm süren arkaik insanların hayatınaadapte olduğunu; adaptasyon süreci içinde türler arasında çiftleşmelerin yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu öne sürüyor. Bu farklı türlerin çiftleşmesi,Homo sapiens‘in yeni HLA formlarını kazanmasını, ve Avrasya’da bulunanpatojenlere karşı bağışıklık kazanmasını sağlamış olabilir.
Parham‘ın yaptığı analizlerde ortaya çıkan bu belirli HLA formları, doğal bağışıklık içinde görev alıyor. Bu HLA formları, günümüzde bizi korumaya devam ediyor. Modern Asya’da oldukça sık bulunan arkaik kökenli HLA-A*11formu, Epstein Barr virüsüne karşı direnç oluşturmayı sağlıyor.

Kaynak: biyorss.com

0 yorum:

Yorum Gönder

 

öğretmenlerimizi hazırladığı ders notları için tıklayınız